Doğada yaşayan her canlının en temel içgüdülerini kuşkusuz cinsellik ve açlık oluşturuyor. En sosyal canlı olan insan yüklendiği sıfatlar, ahlaki değerler, statüler ve karmaşık duygu yoğunluklarından arındırılsa geriye kalacak birkaç şeyden ikisi bu iç güdeler olacaktır. Yeni doğan her bebek kendi çevresine ve kültürel gerçekliğine göre yetiştiriliyor ve sonunda yetişkin bir birey olduğunda yasaklar, yanlışlar ve ahlaki değerlerin baskısı altında ilkel benliğinden uzaklaşarak sistemin bir parçası haline geliyor.
Aslında bu olması gereken bir olgu mudur? Telkin yolu ile bir canlı tüm hücrelerinin temelinde taşıdığı gerçeklikten ne kadar uzak tutulabilir?
Genellikle işe yaradığı söyleyebilirim. Lakin bazen ne kadar eğitim verirsek verelim bazı beyinler onlara dikte ettiklerimizi kabullenmeyerek çok farklı bir yol seçebilirler. Günümüzde 7 milyar üzerinde insan, dünyanın dört bir tarafına yayılmış durumda. Her saniye birileri öldürülüyor, cinsel istismara uğruyor ve hatta parçalara ayrılarak yenebiliyor.