Bir adam düşünün, gözlüklerinin arkasından hüzünlü bakan… Bir adam düşünün düşünceli bir şekilde gülümseyen… Bir adam düşünün hayatı boyunca türlü türlü sıkıntılarla baş etmekten yılmayan… Öyle bir adam ki her şeye rağmen yazmayı seven, yazmayı bırakmayan, derdini yazarak anlatan. Kırk bir yıllık ömrüne nice şiirler, öyküler, romanlar sığdıran; Türk Edebiyatı’nın direklerinden bir adam… Bu adam kim mi? Sabahattin Ali diye tanırız biz onu. Kürk Mantolu Madonna’sından, Kuyucaklı Yusuf’undan, Dağlar ve Rüzgârından, Aldırma Gönül demesinden. Eserlerindeki üzüntüsünden, sevincinden yıllar geçse de sevilmesinden hiçbir şey kaybetmeyen bu adamı kaçımız tanıyoruz? Kaçımız onun eserlerini okurken hayatını merak ettik? Kaçımız onu hayal ettik? Hadi önce onu biraz tanıyalım sonra da eserlerinden bahsedelim. Onun o kırk bir yıllık hayatında anlatmaya çalıştıklarını anlamaya çalışalım…
Sabahattin Ali’nin bu dünyadaki macerası 25 Şubat 1907’de başlar. Babası piyade yüzbaşısı olduğu için şehir şehir gezer küçük Sabahattin. Çocukluğu gibi okul hayatı da farklı şehirlerde geçer. Edebiyatla tanışması ise, şiirlerle olur ve ilk şiirleri ‘Çağlayan Dergisi’nde çıkar. Daha sonra öykü yazmaya da başlar. Yedi Meşale, Resimli Ay, Varlık gibi dergilerde yayımlanan şiirleri, öyküleri ile tanınmaya başlar.
Sabahattin Ali gerçekten de özgürlüğe hasret biriymiş. Neredeyse tüm kitaplarını okuduum. Sizde güzel anlatmışsınız sabahattin aliyi. ellerinize sağlık
Beğenmenize sevindim. Görüşünüzü belirttiğiniz için teşekkür ederim.
Bu kadar güçlü bir kalemi, yazarı ancak böyle güzel bir anlatım taçlandırabilirdi. Emeğin için teşekkürler. Ellerine sağlık.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Gerçekten sevindirdi beni.