Nejat Uygur, gülmeyi ve güldürmeyi çok seven bir tiyatro adamıydı. Nejat Uygur, Türk Tiyatro Tarihi’nde hiç kuşkusuz adını ölümsüzleştirenler arasında yer aldı. 18 Kasım günü tiyatro duayeni Devlet Sanatçısı Nejat Uygur, tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Miras olarak da tüm sevdiklerine kocaman kahkahalar bıraktı…
Türk Tiyatro Tarihi’nin en büyük ustalarından birisi olan Nejat Uygur, 1927 yılında Kilis’de başlayan yaşam sahnesine 18 Kasım günü İstanbul’da veda ederek, perdesini son kez seyircilerine kapattı. Çocukluğundan beri gemici olmak isteyen ancak daha sonra gönlünü tiyatro sahnelerine kaptıran Nejat Uygur, 2007 yılına kadar sahnelerden inmedi. Onun tiyatroya olan aşkı aslında insanları güldürmeye olan tutkusunun bir sonucuydu. Bu tutkuyla insanların gönlünde ayrı bir yer edinen Nejat Uygur, Türk Tiyatro Tarihi’nde hiç kuşkusuz adını ölümsüzleştirerek aramızdan ayrıldı.
Nejat Uygur, insanları güldürme tutukusuna bir şiirinde şöyle yer vermişti;
Bir gün gelecek tiyatronun zilleri susacak
Tiyatronun ışıkları sönecek
Tiyatro perdesi bir daha açılmamacasına üstüme kapanacak
Hiç üzülmeyin seyircilerim
Söz veriyorum sizlere
dertlerinizi ben götüreceğim
Kahkahalar sizlere kalacak
13 YILLIK ANADOLU TURNESİ
Tiyatroya ve güldürmeye olan tutkusunda Nejat Uygur, hem sahnede hem de hayatta yalnız değildi. Nejat Uygur’un 1950 yılında dünya evine girdiği Necla Uygur, hayat arkadaşı ile birlikte, aynı tiyatro sahnesinde aynı amaç uğruna oyunlarını sergiledi. Uygur çifti, 13 yıllık Anadolu turneleriyle bu tutkularını insanlara ulaştırdılar. 13 yıl süren turne süresince Nejat ve Necla çiftinin, 5 erkek çocuğu dünyaya geldi. Tiyatrocu çiftin 5 çocuğundan Süheyl ve Behzat, Nejat Uygur’un tabiriyle ”armut ağacının dibine düşmüş” misali anne ve babalarının izinde giderek tiyatroya gönül verdiler. Ve Nejat Uygur’un büyük aşkla çıktığı tiyatro sahnesinde son sergilediği oyun Zamsalak adlı oyunuydu. O oyunundan sonra 10 Eylül 2007 yılında geçirdiği rahatsızlıktan sonra sol tarafı felç olan usta oyuncu mecburen veda etmek zorunda kaldı, 58 yıldır inmediği sahneye. Nejat Uygur, ne sahnedeyken ne de sahneden koptuktan sonra asla vazgeçmedi tiyatro aşkından. Herkese de bunu öğütledi. Ölümünün üzerinden 7 gün geçmesinin ardından oğlu Behzat’ın da söylediği gibi o, ” ne olursa olsun çıkın oyununuzu oynayın” diyecek kadar gönül verdi tiyatroya.
ÇOCUKLUĞUMUZDA TİYATROYU ONUNLA TANIDIK

Tıpkı Süheyl ve Behzat gibi nice gence ışık olacak olan Nejat Uygur, Türk Tiyatrosu’nun ölümsüz isimlerinden biri olarak anılacak hiç şüphesiz. Onun bu vedası onun oyunlarıyla gülen, ona hayranlık duyan ya da en az bir kere izleyen herkesi fazlasıyla üzdü. Herkesin, onu en az bir defa izleyen herkesin, onunla ilgili bir anısı vardır diye düşünüyorum. Eminim ki, Nejat Uygur sadece benim değil herkesin zihninde önemli bir yer edinmiştir. Tiyatroyla çok içli dışlı olmayanlar bile Nejat Uygur’un bir defa “halıya basma lannnnnnn” diye bağırışını duymuş ve zihninde canladırmıştır. Belki de benim gibi çoğu insan tiyatroyu çocukluğunda onunla tanımıştır. Belki de bu yüzden büyük ustanın vefatı bu kadar etkiledi beni. Ölüm haberini duyduğumda içimin gerçekten acıdığını, gerçekten sanki bizden birinin kopup gittiğini hissettim.
HALIYA BASMA LAAAAĞĞNN
Bu vefat haberi beni çocukluğuma, onun aklımda kalan oyununa götürdü. Nejat uygur’un ilk izlediğim oyunudur “Param Yok Mehmet” yani izleyenlerin bildiği adıyla “halıya basma lannnnn”. Yanılmıyorsam 5-6 yaşlarındaydım. 90’lı yılların güzel aile ortamlarından birisi. Çocukluğuma dair çok fazla anı yok zihnimde, en fazla 7-8 anı. Ama gözümün önünde çok net canlanan anılardan birisi Nejat Uygur’un televizyonda yayınlanan oyunları. O yıllarda Star Tv’de yayınlanan oyunlarından benim izlediğim ilkiydi, Param Yok Mehmet. Özellikle Ramazan ayının, iftar saatlerinde yayınlandığını anımsıyorum. Bugün bile, aradan 10 küsür yıl geçmesine rağmen iftar saatlerinde gelir aklıma. O zamanlar iftar sofrasında izlediğim oyunlar beni tiyatroyla tanıştırmıştı. Ben tiyatronun anlamını Nejat Uygur’dan onu izleyerek öğrendim. O zamanlar Nejat Uygur sanki benim için bir tiyatrocu, bir ünlü değil de sanki evimizin Nejat Abi’siydi. Evimizden biriydi. Belki birçok insana da böyle hissettirdi, belki birçok çocuğun aklında böyle yer edindi Büyük Usta. Belki de benim gibi birçok çocuk, hatta yetişkin tiyatronun tadına onunla vardı. Nejat Uygur, benim için yüreğiyle oynamak teriminin en büyük örneğiydi. Defalarca izlenen sahnelerin sanki ilk kez izleniyor gibi güldürmesi de bunun en büyük kanıtı aslında. O ailesiyle birlikte sergilediği oyunlarda böyle girdi evlerimize. Yıllar geçtikçe eskimeyen eserler bıraktı arkasında, değerli oyuncu. Tiyatroya, insanlara olan sevgisi onu bu kadar değerli yaptı belkide çoğu insanın gözünde.
NEJAT UYGUR DOSTLARINI GÖRMEK İSTER AMA…

Nejat Uygur’un hafızama kazınan ve eminim ömür boyu da çıkmayacak basında duyduğum haberlerinden birisi de eski dostlarına olan bağlılığı ile ilgili olan haberidir. Yine geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz en az Nejat Uygur kadar değerli duayenlerimiz Erol Günaydın ve Gazanfer Özcan’ın ölümüdür. Gazanfer Özcan’ın ölümün ardından duyduğum bir haber. Nejat Uygur dostlarını çok özlemiş ve görmek istemiştir. Ancak ailesi ona Gazanfer Özcan’ın öldüğünü söyleyememiştir. Geçmişi anımsayan belkide son yıllarında o anılarla yaşayan, o anıları yaşamak isteyen ve özleyen Nejat Uygur’un basına yansıyan bu isteği beni gerçekten derinden etkilemişti. Sanırım sözlükteki vefa, dostluk, sevgi, özlem tüm bu kelimelerin anlamlandırılmış hali bu. Hem tiyatroya hemde dostlarına olan bağlılığı, özlemi onu geçmişe götürmüş; yaşamının son yıllarında ona bu anıları tekrar yaşatmış ve o, tekrar o anıların özlemini duymaya başlamıştır. Nejat Uygur, sahnede güldüren, eğlenceli kişiliğinin yanında bu yanıyla da “Nejat Uygur neden benim için bu kadar farklı?” sorusuna yanıt verdi aslında kendi içimde.
Nejat Uygur’un ölmeden bir süre önce yazdığı ve ölmünden sonra Necla Uygur’un paylaştığı bir şiir yine anlatıyor Büyük Usta’nın içindekileri . Nejat Uygur şöyle diyor şiirinde ;
”Biliyorum caminin avlusunda toplanan kalabalık bana değil
Gelen ünlüleri görmek için
‘Aa, o da burda, şu da burda!’ deyip
Beni musalla taşında unutanları görüyorum
Hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum
Çünkü, kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum.
Yaşlı bir selvi ağacının gölgesinde oturup
Yılların yorgunluğunu çıkarıyorum
Birden önümden sırasıyla Nisa’lar, Tolga’lar, Sadri’ler
Daha birçok sanatçılar geçiyor.
Selam veriyorum, hiçbiri görmüyor.
Sesleniyorum: ‘Anne, ben buradayım. Baba, ben buradayım.’
Sesleniyorum ama kimse duymuyor.
Eşime sesleniyorum: ‘Nerde benim yamalı elbiselerim, boyalarım?’
Çocuklarım burada beni niye yalnız bıraktınız?
Ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorum.
Günahımla sevabımla Allah’a sığınıyorum”
Nejat Uygur’un kaleme aldığı bu şiirde şu cümle içini sızlatıyor insanın aslında içten okuyunca “Çünkü, kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum.” Benim için ve eminim benim gibi düşünen çoğu insan için tiyatronun ışıkları yandıkça, tiyatro bu ülke de var oldukça unutulmayacak Büyük Usta.